Aile Ve İlişkiler Uzmanı Filiz Aldemir İle Röportajımız // İnci Geçkil
Aile Ve İlişkiler Uzmanı Filiz Aldemir İle Röportajımız
İnci Geçkil: Merhaba Filiz
Aldemir, bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Filiz Aldemir: Ben
Filiz Aldemir, Sosyolog ve Aile Danışmanıyım. Bununla birlikte hem rasyonel
anlamda hem de spritüel anlamda kişisel gelişime ilgi duymaktayım. Çeşitli
yerel gazetelerde köşe yazarlığı yapıyorum. Ara ara da Tv programlar
yapıyorum.. Evliyim, anneyim.. Ara ara yurt içi ve dışı eğitimler oldukça
almaya devam ediyorum..
İnci Geçkil: Sosyoloji , Aile
Danışmanlığı ve Bireysel Danışmanlık bunların birbiri ile bağlantısı nedir?
Filiz Aldemir: Toplumu
bireyler oluşturur, bireyler aileyi, birey ve aile de toplumu oluşturur. Yani her
şey bir bakıma iç içedir. Aynı zamanda sosyoloji de bir toplum bilimidir. Bireyler
üzerinden toplumu inceler.
İnci Geçkil: Size gelen
insanlar daha çok hangi konular üzerine geliyor?
Filiz Aldemir: Ben
daha çok insan ilişkileri, mutluluğu, hedefleri ve varlık bilinci üzerine
çalışıyorum. İnsanların hemen hemen çoğu bir şeyler arıyor. Çoğu zaman bu
aradıklarının adını; para, başarı, kariyer, sevme, sevilme gibi isimlendirseler
de, onlara kavuştuklarında da yine eksik hissediyorlar. Yani insan her neye
kavuşursa kavuşsun o ihtiyacı karşılandıktan sonra, başka ihtiyaca ihtiyaç
duyuyorlar. Bazen bu ihtiyaç toplumun yargıladığı, kendi ulaşamadığı, yolunu
şaşırdığı bir şeyler olabiliyor. İşte bu noktada objektif bakış açısıyla biz
devreye giriyoruz.
İnci Geçkil: İlişki derken, ne
tür ilişkilere çalışıyorsunuz?
Filiz Aldemir: İlişki
derken, bir çok ilişki başlığı var. Aslında bunların hemen hemen hepsi birbiri
ile bağlantılı. İnsan artık sosyal bir varlık.
-
- -
İnsanın önce Kendiyle olan ilişkisi,
-
-Yaşamla olan ilişkisi (yaşam enerjisi)
-
- Ana/Baba ilişkisi
- -
Partner ilişkisi
- -
Aile ilişkisi
- -
Arkadaş ilişkisi
- -
İnsanın parayla olan ilişkisi
- -
İş İlişkisi
- -
Doğayla olan ilişkisi
Birde en çok önemsediğimiz tabi
ki “Aşk ilişkisi” var.
İnci Geçkil: İnsanın kendiyle
olan ilişkisi nedir?
Filiz Aldemir: Yaşamı
görünenin arkası , yani evrensel sistem yönetir. Görünenin ardını
(bilinçaltını) yöneten kendini yönetir. Kendini yöneten dünyasını yönetir.
Etrafa ne tür enerji yaydığına dikkat et! Yaydığın enerji karşı tarafı davet
eder, karşı tarafta davete icabet eder. Ve esas önemli nokta şu ki bu davet ve
icabet mekanizması işlerken sizden izin almaz. Kendiliğinden ve otomatik
gelişir. Tüm bunlar kişinin kendi yaydığı titreşimle ilgili. Hangi titreşimden
yayın yapıyor ve hangi frekansı yayıyorsan,
duruma ve konuma göre o frekansın benzerini veya zıddını kendine
çekiyorsun! Tüm bunları öğrenmek kişinin kendiyle olan ilişkisinin yoludur.
İnci Geçkil: İnsanların çoğu sorununa çözüm bulamıyor.
Sizce bunun sebebi nedir?
Filiz Aldemir: “Günümüzün
sorunu; artık ne olduğumuzu keşfetmek değil olduğumuz şeyi reddetmektir.” Diyor
Foucault
Geçmiş yada günümüz pek fark
etmiyor. İnsanların en temel sorunu, kendini dışarıda aramasıdır. Yani başta da
belirttiğim gibi insanın kendi kendiyle
olan ilişkisi dışarıya kaymış vaziyettedir. Tüm kadim kitaplar ve Yunus Emre,
“ilmin kendini bilmek” olduğundan bahseder. Oysa sistem bize daha çok, “alma
satmaya, yeme içmeye, tüketmeye dayalı ” yaşamı empoze ediyor. Toplumu bilinçli
olarak korku kültüründe tutuluyor. Toplumun birey üzerinde yaptırım gücü
vardır. Haliyle kendine yatırım yapmayan da toplumda eriyip gidiyor.
Problem de çözüm de kişinin kendi
içinde ve bakış açısında.. Görmek ve çözmek isteyene.
İnci Geçkil: Mutluluk nedir ve
günümüze baktığımızda bir çok insan mutsuz, sizce neden?
Filiz Aldemir: Ben bu
soruya Erich From’dan yanıt vermek istiyorum; “Her insan mutlu olamaz. Çünkü
gereğinden fazla özler dünü. Hakkettiğinden fazla düşünür yarını. Ve hiç hak
etmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü. Her insan mutlu olamaz. Çünkü
gereğinden fazla özler hayatından çıkanları, hak ettiğinden daha büyük umutla
bekler hayatına girecekleri ve asla görmez yanı başındakileri.”
İnci Geçkil: İnsanların çoğu kendi
aralarında da anlaşamıyor, eşler arasında, arkadaşlar arasında ya da aile arasında.
Bunun nedeni nedir?
Filiz Aldemir: Psikoterapi
bilinç düzeylerinden bahseder. Bilinç
düzeyi yedi kategoriden incelenir. Kişi
anne karnında fetüs bilincinden davranır, dünyaya gelir bebek bilinci, çocuk
bilinci, ergen bilinci, yetişkin bilinci, yaşlılık bilinci ve ölüm bilinci diye
devam eder.
Bizler dünyaya geldiğimizde
ilişkimizin temeli anne babamızla ve onların diyalogları ile atılır. Ve bu
hayat boyu devam eder. Anne baba otoritedir bizim için. Ve yaşam boyunca
otorite ile olan ilişkimizde buradan seyreder.
Bilinçli halimizle her şeyi
anlamlandırıp, haklılandırsakta bilinçaltı davranışlarımıza yansıtır. Farkında
olsak da olmasak da bazen arkadaşlarımızı, partnerimizi, müdürümüzü farkında
olmadan otorite yerine koyabiliriz. Ve ilişki de bu bakış açısından devam eder.
Kişi anneden babadan tam kopamaz.
O gizli bağ hep devam eder. Aslında anneden babadan ayrılması değil,
ayrışmasıdır aslolan. Bunları iyi ayırt etmeli.
İnci Geçkil: Bu bilinç
düzeyine bir örnek verebilir misiniz?
Filiz Aldemir: Bundan
birkaç sene önce apartmanımda çok yakın bir hanım arkadaşım ortak tanıdığımız komşumuz
tarafından haksızlığa uğramıştı. Ben de “haksızlığa seyirci kalan, yapan kadar
haksızdır.” diyerekten haksızlık yapan komşuya tavır koymuştum. Aslında tek
yaptığım uzak durmak olmuştu. Bunun üzerine bu haksızlık yapan arkadaşımla
değil de benimle uğraşmaya, benim dikkatimi çekmeye, bana sataşmaya
çalışıyordu. Anlam verememişti. Ve bir zaman olmuştu ben de iyice bunaldım. Bir
gün o kadar bunalmış olmalıyım ki dua ettim, “Allah’ım ben senin rızan için bir
duruş koydum ama karşımdaki insanlar beni çok yormaya başladılar. Artık
dayanamıyorum ve ben de onun gibi davranacağım.” diye.
Birden aklıma geldi, bu arkadaşın
bana çocuk bilincinden davrandığını fark ettim. Benim dikkatimi çekmek için her
türlü çocuksu hareketi yapıyordu. Fark ettim ki benim bilinç altındaki çocuk
bilinci karşıyı tırmalıyor. Fark ettiğim anda hemen niyete aldım ve karşıya bir
yetişkin bilinci titreşimi göndermeye. O gün ne oldu dersiniz?
Tabi ki altı aydır çocuk gibi
davranan arkadaş bana bir yetişkin gibi davranmaya başladı.
Bizle daha çok görünenden hareket
ettiğimiz için görünenin ardını kaçırıyoruz. Oysa görünen de görünmeyen de bir
bütün ve iyileşmede hepsinin rolü var.
İnci Geçkil: İlişkiler derken
iş ilişkisi diyorsunuz, insanların çoğu işinde mutsuz ve başarılı olduğunu
düşünmüyor,sebebi nedir?
Filiz Aldemir: Sevinç hissetmediğin her iş seni aşağıya çeker. Görev duygusuyla edilen hizmet, hayatın lezzetini kaçırır. İşinde başarısızlık sebepleri;
-Sevdiği işi yapmama,
-Ne istediğini bilememe,
-Görev duygusuyla çalışma,
-Kendi iç dünyasındaki çatışmaları,
-Kaybetme korkusu,
-Özgüven sorunu gibi sebepleri
söyleyebiliriz.
Aslında ben ne istiyorum?
Beni durduran iç ve dış sebepler
nelerdir?
Yaşam sadece büyümedir. Ama
insanlar; fantezilerle , iç sesi
duymakla, çakra açmakla, ışığı görmekle, iç sesler duymakla, kundalini yükseltmekle ilgilenir. Büyümek zor gelir,
sorumluluk almak zor gelir insana. Bu da iş ile ilgili başarısızlık ve
mutsuzluğun sebeplerini oluşturur.
İnci Geçkil: İnsanların
parayla olan ilişkisi hakkında ne düşünüyorsun?
Filiz Aldemir: Bu
insanlığın putu para diye düşünüyorum. O kadar çok paraya endeksli yaşanıyor
ki, mutluluğun temel sebebi sadece paraymış gibi hareket ediliyor. Tabi ki bu
durumda da bolluk bereket denilen titreşim durumu idrak edilemiyor.
Biz aldığımız eğitimde bolluğun
bereketin ve paranın anne-baba ve atalarla ilgisinin olduğunu öğrendik. Çünkü
onlar köklerimiz ve köklendiğimiz yer de besinimizdir. Çoğu insan çok zengin
olmak istiyor. Köklerde bu kıtlık bilinci, yokluk bilinci, layık olma ne kadar
yoğunsa kişiye de o kadar aksediyor. Kişide köklerden ayrılamadığı için kendi
yaşamına da o kadar aksedebiliyor.
İnci Geçkil: İnsanlar neden
değişmez?
Filiz Aldemir: İnsanlar
öğrenmeyen ya da öğrendiği yanlışlardan
vazgeçmeyen ve sürekli eskilere tutunarak yaşamayı seven bir varlık. Zihin kolaycıdır, kolay ve rahat olanı sever. Bu da insanı
konfor alanında tutar. İnsan konfor alanından çıkmak istemediği için değişimi
de sevmez.
Aynı zamanda insan derinde bir
yerlerde de korkar. Değişimin ne getireceğini bilemediği için de değişim
korkutur! Bu sebepten pek değişmeye de yanaşmaz. Hem söylenir, hem değişmez.
İnci Geçkil: İlişkilerde kişinin kendini değersiz ve yetersiz hissettiği durumlar yaşanıyor. Bununla ilgili ne söylersiniz?
Filiz Aldemir: Evet,
insan dünyaya geldiğinde ve yetişme sürecinde bu iki duyguyu anne baba ve
köklerinden taşır. Değerlilik duygusu anneden, yeterlilik duygusu babadan
akseder. Anne baba sadece çocuğuna normal davranışını verse de çocuk kendi
algısıyla bunu içselleştirir. Ve bu algıdan devam ettirir.
Daha ileriye gidersek değerlilik
ve yeterlilik daha sonra kişinin kendi davranışlarıyla şekil alır.
Filiz Aldemir: İdeal
ilişki nedir öncelikle bu cevabı kendimize vermeliyiz. İdeal ilişki var mıdır
onu ben bilmiyorum? Sadece tespit ettiğim bir şey var; kendiyle anlaşan insanın
dışarıyla sorunu olmuyor. Bu nedenle benim ısrarla üzerinde durduğum konu,
insanın kendiyle uyumlu olmasıdır.
İnci Geçkil: En çok Aşk tan
bahsedilir ve Aşk istenir, ne diyorsunuz?
Filiz Aldemir: Diyeceğim o ki;
Senden başkası nasıl sevilir
bilmiyorum ben..
Senden başkası nasıl özlenir,
hissetmiyorum ben..
Senden başkasına nasıl bakılır,
görmüyorum ben..
Senden başkası nasıl işitilir,
duymuyorum ben..
Bu alemde kimi sevsem, neyi
özlesem, nereye baksam, hangi sesi duysam senden gayrı değil..
Hangi kapıyı çalsam senden ayrı
değil..
Gözüm sen, kulağım sen, gönlüm sen,
yolum sen…
İnci Geçkil: Aslında insan ne
arıyor?
Filiz Aldemir: Tüm
bunların içinde insan varlığı ile barışık ve kendiyle uyumlu olmayı arıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder